6 Kasım 2010 Cumartesi

potluck

Tanışmak ve anlaşmak yemekle başlar dedik ve dönem boyunca türlü çeşitli "potluck" buluşmaları gerçekleştirdik.
Kimi Çinli kimi Fransız kimi İranlı kimi yerli Norveçli. Yemek yaptık, paylaştık ve yedik.
İlk potluck dünyaya açıktı, ne yapabildiysek Norveç'te bulabildiklerimizle getirdik koyduk masaya.
Çin usulu sebzeli yumurta.
İran usulu pilav.
Fransızlardan tabak tabak "quiche" ve "tarte".
Amerikalı Meksika usulu fasulyeyle geldi güldük.
Bense helva yaptım. İlk buluşma ilk bütünlük olsun diye. İrmikler dakika dakika kavrulsun, cısss diye pişsin. Birleşsin taneler, biz de yerken birleşelim. Doğal gıda ve tarım için bütün olalım.
İkinci potluck yerele övgüydü. Yerel gıdanın önemini anlayalım diye sadece Norveç'te yetişen ürünleri kaptık geldik. Zor oldu yılların damak tadını aza zorlamak. Patates, buğday ve tereyeğı seçtim bize yaklaştırmak için Norveç'i. Poğaçayla selam ettim herkese. Kimisi havuç kimisi patates kimisi somonla karşılık verdi.
Yedik yedik yedik ve güldük.

2 Kasım 2010 Salı

yavaşlamak

Tarımla ve doğayla ilgilenirken başka bir kavramla yüz yüze geldim. Yavaşlamak. İstanbullu (aslında artık bunun şehirde yaşamakla da alakası kalmadı) ya da bu devirden olmaktan dolayı içi hep pır pır edenlerden oldum çocukluğumdan beri. Sınavlarla büyümekten bahsetmeyeceğim bile. Koşturmacanın her halini görüp yaşıyoruz nesil olarak. Otobüs bekliyoruz ve iki dakika gecikse fenalık geçiriyoruz. Kasada sıra ilerlemezse dört dönüyoruz. Servise yetişelim derken sabahları sinir krizleri geçiriyoruz. Bilgisayar iki saniye yavaşlayınca tepesi atan kocaman bir grubuz. Ona koştur buna koştur. Ama aslında neye koşturduğumuzu bilmiyoruz. İşte bunları göre yaşaya yavaşlamanın erdemlerine kafayı yormaya başlamıştım bir süredir. Ama özümde var, yavaşlayamıyorum kolay kolay.
Slow Food kavramından uzun zamandır haberdardım ama bunun aslında Slow Movement adıyla anılan daha geniş bir hareketin parçası olduğunu kısa zaman önce keşfettim. Yaşasın dünyada yavaşlamaya çalışan bir sürü insan var! Hayatlarındaki karmaşayı azaltmaya karar vermiş şimdilik az ama çoğalmakta olan bir grup insan. Nicelikten "c" çalıyorlar yavaş yavaş. Ve t harfleri ile yeniden yazıyorlar hayatlarını. Tat almaya, nefes almaya ve anlam vermeye çalışıyorlar. Yemeklerin gerçeğini yerken, tatillerin en hasını yapıyorlar.Hep yavaş.
En çok rahatsız olduğum şey yürürken yavaş insanların arkasına takılmak zorunda kalmaktı. Bir süredir kendimi yavaş yürümeye o kadar çok alıştırdım ki sanırım artık aynı şeyi başkalarına yaşatıyorum. Ama memnunum. Çünkü daha çok görüyorum, daha çok duyuyorum, daha çok anlıyorum.
Doğayı takip etmek veriyor zaten ilhamı bana. Bir gecede ilaçla kızaran domatesler gibi değil güneşin tadına vara vara şişen, semiren, kızaran domatesler gibi. Ya da denildiği üzere yata yata büyüyen karpuzlar gibi.