26 Ağustos 2010 Perşembe

Pazar


Domatese sorsak o kadar gezmek ister mi acaba? Yerel/küresel gıda meselesi Amerika'daki kadar büyük sorun olmadığı için sevinmeli miyiz, yoksa Antalya-İstanbul vs. arası gidip gelen sebzeler ve meyveler (ve enerjiler ve emekler ve tatlar) için üzülmeli miyiz bilemiyorum. Ölçek nerede başlayıp nerede bitiyor konu yerellik olunca? Domatesin İstanbul'da örneğin Erenköy pazarına uzaklığı ne kadar olmalı ki yetişirken, sürdürülebilir olsun üretim?
Hala pazarlarımız olduğu için ne mutlu bize.
Ama neyin nereden ne kadar geldiğinin bu kadar karıştığı bir sistemde ne kadar mutlu olabiliriz onu da bilemiyorum.
Ne kadar dışa bağımlıyız yemek yerken ve alırken?
Tahıllar, yaşlı tohumlar kamyon kamyon geliyor diyelim, ya domatesler biberler? Onları da mı sınır ötesinden alacağız bir gün? Yoksa şimdiden yerelliği kaybettik mi? Gene aynı soru: nerede başlayıp nerede bitiyor?
Süpermarketleri kaldırıp atsak beslenebilir miyiz? Yeter mi pazarlar, tezgahlar, patitiisss soğannn diye çığıran arabalar, sokak aralarında alelacele dizilmiş kavanozlar, torbalar?
O kadar çok soru var ki kafamda? Gene de sınıfta "bizim hala pazarlarımız var" diyebilecek üç beş kişiden biriyim. Amerika'da neredeyse olağanüstü bir durum olmuş pazara gitmek. Norveç'in farkı kalmamış. Diğer ülkeler de benzer.
Gel abla gel, domatese gel.
Domates bize geliyor asıl.
Ne kadar uzaktan geliyor işte bütün mesele bu. Mu?

1 yorum: