18 Eylül 2010 Cumartesi

Norveç'te Bir Çiftlik-Yuva

Kendi çocukluğumu doğadan uzakta yaşadığımdan olacak, çocukların doğa ile barışık yaşadığı yerleri görünce çok mutlu oluyorum. Toprağın kokusunu bilerek, pürüzlerini elinde hissederek büyümek. Ağaçların etrafında koşturup, yorulunca gölgesinde dinlenmek. Çiçekleri bilmek, hepsini, adını, tadını. Ve yediklerimizin şapkadan çıkan tavşanlar gibi belirmediğini, bir yerlerde, türlü maceralar, türlü heyecanlar, uzun günler ve geceler sonunda yaratıldığını, doğduğunu bilerek şükranla yaşamak. Ne yazık ki hamburger çocukluğu yaşarken bunlardan haberim olmadı. Daha da kötüsü yeni gelen nesillerin doğaya, benim neslimden de uzak yaşadığını görmek oldu. O yüzden çocuklara doğayı tanıtan projeler, okullar gördüğümde içim umutla doluyor. Bunların yaygınlaşması için daha neler yapılabilir merak ediyorum. Bu sene Tarım Bakanlığı çocuklar için tarım kampı başlatmış. Umarım devamı gelir ve zamanla bu tür oluşumlar yayılır.
Şimdi ise gene bu tür bir amaçla yola çıkmış bir kurumdan bahsedeceğim. Belki Türkiye'deki projelere ilham kaynağı olabilir.
Norveç'te proje dahilinde bir çocuk yuvası gezdik. Gitmeden önce yuva deyince çok bir şey anlamamıştık ama buranın bir çiftliğin içinde kurulu olduğunu duyunca programımıza burayı da hemen dahil ettik. Evet burası her şeyden önce bir aile çiftliği. Önceleri kendi halinde, ekolojik tarımla uğraşan bir çiftçi olarak işe başlamış çiftliğin sahibi amca. Sonra kızı öğretmenlik okumuş ve başka yerde çalışmak yerine burada işine devam etmek istemiş. Ve ardından, bu gözlerimizi yaşartan manzara için yapılan çalışmalar sıra sıra gelmiş. Çiftlik binalarından bir tanesi tamamen öğrenciler için ayrılmış. İçerisi türlü çeşitli oyuncaklar (ahşap hayvanlar, hayvanlı çiçekli böcekli yapbozlar, duvarlarda sebze meyve adları yazan kartlar kağıtlar, inanılmaz bir renk cümbüşü ve kalabalığı...) ile doluydu. Çiftliğin bahçeleri ise bizi başka dünyaya taşıdı adeta. Ahırda koyunlar, bahçede alacalı keçiler ve minyatür atlar, sıra sıra dizilmiş ahududular ve havuçlar, alabildiğince uzanan bir dağ manzarası ve bahçenin bir köşesinde oyun oynayan mutlu çocuklar. Çocukların böyle bir ortamda eğitim gördüklerine inanmak o kadar zor geldi ki bir an bütün anılarımla ve yaşadıklarımla düşündüğümde. Ne gri binalar, ne beton avlular, ne yapay çiçekler. Her şey gözlerinin önünde yaşanıyordu. Bahçeden havuç toplayıp hemen oracıkta yiyorlardı. Atlar kendileri kadardı, istedikleri zaman gidip sevip okşayabiliyorlardı. Keçiler gözlerinin önünde büyüyordu. Ve çiftlik sahibi amca. Onun gülen gözlerini görmekse her şeyden önemli oldu o gün benim için. 84 yaşında hala o enerjiyi ve isteği bulabilmesi hem doğa hem çocuklar sayesindeydi belli ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder